13 Eylül 2015 Pazar

Lezzetli bir sinema etkinliği; "Tasty Cinema"

Temmuz ayında çok değişik ve eğlenceli bir sinema deneyimi yaşadım, adı "Tasty Cinema". Bu sinemanın özelliği filmi izlerken yemek yeyip, içki içiyor olmanız. Film izlerken yaşadığımız duyma ve görme hazzı, tat alma hazzıyla birleştirilince gayet lezzetli bir deneyim çıkmış ortaya. Ekip, filmdeki belli olaylardan, diyaloglardan, önemli sahnelerden esinlenerek harika bir menü hazırlamış, size düşen de filmin adeta tadını çıkarmak oluyor :)  
Tasty Cinema ismini şubat ayında Pera müzesinde bir filmde duymuştum ilk, bilet almak için başvurdum ama biletler bitmişti, internet sitelerine mailimi bıraktım, sonraki etkinlik için dönüş yaptılar, etkinlik Temmuz ayında bu sefer Ataşehir'de Hillside Trio Açıkhava Sinemasında olacaktı, yani havuz başında, şezlonglara uzanarak izleyecektik filmi, hemen heyecanlandım ve arkadaşlarla biletlerimizi aldık. Sinema günü geldiğinde hala çok heyecanlıydık ve Hillside Trio'ya gittik, öncelikle Hillside Trio'nun açıkhava sineması ortamı gerçekten harika, bak fotoğraf aşağıda ama çok net çekememişim :( Havuz başında şezlonglar, üşürsek kullanılmak üzere polar battaniyeler vs. 
Tasty Cinema şu şekilde işliyor; film başlamadan önce size bir tepsi veriliyor ve tepside üstünde numaralar yazan küçük küçük kutular var, kötü çekmişim ama bak fotoğrafı aşağıda;
Bir de içki sepeti veriliyor, içkilerin fotoğrafı da aşağıda ve evet o da kötü;
Film başlayınca mesela filmdeki karakterler restaurantta yemek yiyor, o sırada ekranda numara görünüyor, "1" yazdığı zaman 1 numaralı kutuyu açıp, içindekini yiyorsunuz, "1+1" yazarsa 1 numaralı kutudaki yiyeceği yeyip, 1 numaralı içkiyi içiyorsunuz :) olay bu şekilde gelişiyor. Bir de menümüz var tabii ki;
Bizim gittiğimiz film "In Bruges" isimli bir filmdi, ben daha önce izlememiştim ama filmi çok sevdim, gayet güzel, eğlenceli ve bol manzaralı bir filmdi. Film Belçika filmi olunca yemekler Belçika mutfağından esinlenerek hazırlanmış, içkiler Belçika içkileriydi. 
Film sonunda havuz başında sohbete devam ettik, bu fikrin yaratıcıları ve emeği geçenlere teşekkür etme ve tanışma fırsatı bulduk. Ben geceden ve bu lezzetli deneyimden çok keyif aldım, film biletleri biraz pahalı, kişi başı 144 TL'ydi. Ama sonuçta insan kaç defa böyle bir organizasyona gider ki? Bu arada Pera Müzesi'nde olan ve bilet bulamadığım organizasyonun ücreti 70 TL'ydi. Bütçeniz uygunsa bence bir kere bu deneyimi yaşamalısınız, teşekkürler Tasty Cinema ekibi :)


22 Temmuz 2015 Çarşamba

Komşuda Karnaval var; İskeçe Karnavalı

Her yıl Şubat sonu veya Mart başında Yunanistan'da bir karnaval düzenleniyor; İskeçe Karnavalı. Baktık hazırda vizemiz var, atladık Şubat sonu karnavala gittik.

Bu karnavalın hikayesi de şuymuş; Hz İsa'nın peygamber olacağı ile ilgili söylentiler çıkıyor ve bu söylentiler yöneticilerin kulağına gidiyor, Meryem Ana'ya da Hz. İsa'nın öldürüleceği ile ilgili haber geliyor. Meryem Ana tüm mahallenin yardımıyla Hz. İsa'yı ve mahallenin diğer çocuklarını rengarenk boyayarak 10 gün süre boyunca saklıyorlar. Daha sonra dedikoduların asılsız olduğu ortaya çıkınca tüm çocuklar boyalardan kurtulup "temiz pazartesi" gününe başlıyorlar. İşte temiz pazartesiden bir önceki gün yapılan karnavalla halk yüzünü boyuyor, kostümler giyiyor, danslar, alkol, müzik, deliler gibi eğleniyorlar anlayacağınız. Gece yarısı da duş alıp "temiz pazartesi"ye başlamış oluyorlar.
Karnaval yürüyüşü öğle vakti başlıyor, karnavalın geçeceği sokak çok kalabalık, geçidi izlemek için gelen yunanlıların çoğunun da yüzü gözü boyalı, maskeli, bu benim ilk karnavalım çok heyecanlıyım :)

İzleyip, fotoğraf çekecek uygun bir yer bulduktan sonra beklemeye başlıyoruz, tek tük geçişlerden sonra nihayet karnaval yürüyüşü başlıyor.

Böyle tatlı tatlı kızlar geçiyor, komşu kızları güzel valla, benden söylemesi. Bir de tatlılar, bak aşağıdaki fotoğraf, ben de seni seviyorum canım ya, çok tatlısın :)
Ne içten bir kahkaha bu böyle, evet çok eğleniyorlar!



O nasıl bir bakıştır ama ya, gözler konuşuyor işte!
Bu aşağıdaki arkadaş fotoğraf çekildikten sonra yüzümü pembeye boyadı :) Böyle de bir şey var, kenarda izleyen insanların yüzlerini de boyuyorlar, yıkayınca geçiyor ama panik yok. Konfetiler felan da atıyorlar, her yer rengarenk.




Bu aşağıdaki de bir korku filmi karakterine benziyor sanki



Bu kedileri çok beğendim aslında, tüm karnavaldaki en güzel kostüm bence onların kostümüydü ama sürekli önüme birileri geçtiği için istediğim, o harika fotoğrafları çekemedim.



Bu geçen kişi de bu yıl ki karnavalın kraliçesiymiş, her yıl başka bir ünlü kraliçe seçiliyormuş ama kim olduğunu bilemedim, o sırada etrafımızda bu sorumuza ingilizce cevap verecek birini de bulamadık.


Bu hippiler de kedilerden sonra en çok sevdiklerimdi.

Bu alttaki koca bebeklerin kostümlerini sevmedim, bence olmamış, bir tanesinde de devasa bir biberon vardı, içinde de muhtemelen alkol vardır ama onu da çekemedim.





Hey komşu ben dostum :) Bu arada İskeçe sokaklarında satıcılar Türklere komşi diye sesleniyorlar, alışveriş yapacak kadar Türkçe biliyor hepsi, ayrıca çok sayıda Türk de yaşıyor İskeçe'de.
Ya bi de çok güzel poz veriyorlar :)

Hep böyle neşeli pozlar, çok güzelsiniz!


Biz şu haftasonu Yunanistan turlarından biriyle gitmiştik, Karnaval olduğu için o haftaki tüm turlar karnavala uğruyor. Ama size tavsiyem eğer şansınız varsa turla gitmeyin, daha doğrusu dönüşü pazartesiye gelecek şekilde ayarlayın çünkü bu tur otobüsleri gümrük kapısında daha az süre beklemek için karnaval bitmeden yola çıkıyorlar, biz sadece bu karnaval için bu tura katılmış olmamıza rağmen 3 saat kalabildik karnaval alanında, buna rağmen en az 3-4 saatte gümrükte bekledik. Onçüüün dönüşünüzü pazartesiye ayarlayabiliyorsanız ayarlayın, rahat rahat eğlenin, karnavalın tadını çıkarın. Ayrıca cumartesi gece yarısına kadar devam ediyormuş eğlence, müzik, dans. Tadını çıkarın, darısı diğer festivallerin başına :)

20 Haziran 2015 Cumartesi

Como Gölü ve Bellagio

İsviçre'nin Chur şehrinden bindiğimiz harika Bernina Expresi'nin son durağı Tirano'dan atladık trene Como Gölü'ne geldik, direkt tren yok yanlış anlaşılma olmasın önce Monza'ya geldik, küçük bir aktarma yaptık. Tirano'da ne mi yapıyorduk, kırmızı trenleri seviyorduk, bak linki aşağıda;
Como Gölü, İtalya'nın en büyük üçüncü gölü, gayet sosyetik bir bölge, Madonna'nın, George Clooney'in daha pek çok ünlünün göl kenarında evi varmış, yok biz hiçbirini görmedik, Clooney'i görsek ne güzel olurdu aslında ama olmadı. Yukarıdan bakınca bildiğin lades kemiğine benziyor, lades kemiğini bilmeyenler için Y harfine benziyor da diyebiliriz, göl kenarında karşılıklı kasabalar var, aynı bu şekilde;
İşte biz bu Y'nin tam ortasındaki, güzel mi güzel Bellagio'da kaldık. Como şehrinden Bellagio'ya gitmek yaklaşık 2 saat sürüyor, tekneyle ferah ferah, harika bir yolculuk. Bizim boğaz turu gibi ya da Adalara gidiyormuşsun gibi, ama tekne çok daha küçük, çok daha sevimli, Bellagio'ya gidene kadar, manzaranın, bizi ısıtan güneşin, saçlarımızda dolanan rüzgarın tadını çıkardık, o sırada haber geldi İstanbul'da fırtına varmış, kar yağıyormuş, güneş bizi ısıtırken bir de keyiflendik, bol bol fotoğraf çektik; 



Böyle küçük küçük yerleşim yerleri var işte gölün her iki tarafında, bu aşağıdaki Urio kasabası, burayı gezmedik, vaktimiz yoktu, eminim sevimlidir ama biz daha güzellerini gezdik :)




Nihayet Bellagio'ya geldik, Bellagio bizi bu manzarayla karşıladı;

Tekneden inince valizlerden kurtulmak için otele gittik, hemen tekneden indiğiniz yerde bir sürü otel var, hepsi de çok güzel görünüyor ama biz biraz manzaralı bir otel tercih etmiştik, tepede, harika bir Como manzarası olan bir otel. Taksiye atladık, kıvrıla kıvrıla, yemyeşil yollardan otele gittik, taksi ücreti fixmiş, nereye gidersen git 10 Euro. Odaya yerleştik manzaraya daldık bir süre; Otelin manzarası bu, çevir kafayı sağa-sola, hep güzelim Como gölü :) 
Bu manzarada kahve içtiğimiz doğrudur, bak bardak da aşağıda, ispatı var yani. 
Oda manzaramız da çok güzeldi doğrusu ;)
Yerleşme ve manzara faslı bitince otelin shuttle'ını kullanarak aşağıya indik tekrar ve Bellagio'yu dolaşmaya başladık, güzel, sevimli, sıcacık bir kasaba, sokaklarda dolaştık.





Bu sokak çok ünlü bir sokakmış, ününü bilmeden fotoğrafı çektim sonra bir sürü kartpostalda, magnette felan bu sokağı görünce; "aha ününü hakediyormuş cidden" dedim, ama görüntü güzel değil mi?
Dolaşmaktan yorulunca göl kenarına oturup Prosecco içtik. Ben bu Prosecco'yu çok sevdim, Kuzey İtalya ve Como aklımda Prosecco tadı ve incecik kadehlerdeki içim zevkiyle kalacak biliyorum.
Yavaş yavaş akşam oldu, karşı kasabaların ışıkları yanmaya başladı, manzaranın ve güzelim prosecco'larımızın tadını iyice çıkardık :)
Ertesi gün, kahvaltıyı yapıp, biraz daha Bellagio'yu gezdik, alışveriş yaptık, ufak tefek hediyelikler aldık, çok değişik aksesuarlar var, eh tasarım ülkesindeyiz olacak o kadar, ucuz değil ama orjinal, eğlenceli şeyler, bakınız alt fotoğraftaki kolyeler :)
El boyaması şarap şişeleri çok güzel görünüyordu ama almadık, pahalıydı, bi daha gidersem alıcam ama cidden güzeldi çünkü;
Bellagio'nun her sokağını gezdiğimizden emin olunca tekneye atlayıp Varenna'ya geçtik, Varenna genel yoruma göre Bellagio'dan sonraki en güzel kasabaymış, hepsini gezmedik o yüzden bilemem ama Varenna da aynı Bellagio gibi sıcak ve sevimliydi;

Tekneden inip, sokakları dolaştık, harika pizzalar yedik :)

Her güzel şeyin bir sonu varmış, keşke olmasa. Dönme vakti geldiğinde Varenna'da tekneden indiğimiz yerden 10-15 dakikalık yürüyüşle bu güzel istasyona geldik, biletçi felan yoktu, biraz panik yaptıktan sonra bileti trende alabileceğimizi öğrenip rahatladık, daha vakit vardı, beklemeye başladık, biz sohbet ederken bizim küçük gezgin en rahat pozisyona geçip, eline telefonu aldı, gören de rota bakıyor sanacak :)
 Vakit gelince bu güzel istasyonla Varenna'ya veda edip Milano'ya doğru yola koyulduk.