7 Eylül 2014 Pazar

Harikalar Diyarı Saint Petersburg :)

Büyülü şehir Saint Petersburg...

Saint Petersburg'a gidiyorsanız kendinizi Alice Harikalar Diyarında gibi hissetmeye hazır olun, her yer şatafatlı, her yer görkemli, her bina kendisine hayranlıkla bakmanızı hak ediyor.. Moskova'da insan komünizm rejiminin bilindik görkemini görürken, Petersburg'da Çarlık rejiminin ihtişamını görüyor bence. Bir ülkenin tarihinden iki farklı kesit sanki..

Moskova gezimizin 2 gününü Saint Petersburg'a ayırmıştık. Bir salı sabahı Moskova'dan St. Petersburg'a uçtuk. İlk başta trenle mi gitsek diye düşünmüştük ama hızlı tren fiyatları ile uçak fiyatları birbirine çok yakın olunca uçakla gitmeye karar verdik. St. Petersburg'da havaalanı çıkışında Moskovskaya Metro durağına giden otobüsler var, çıkar çıkmaz göreceksiniz. 20-30 Ruble arası bir ücretle Moskovskaya durağına gidiyorsunuz, buradan gitmek istediğiniz noktaya metroyla ulaşabilirsiniz. Moskova'dan farklı olarak Metro istasyonunda durak isimleri Latin alfabesiyle de yazdığı için hiç zorlanmıyorsunuz.

Nevsky Caddesi (Nevsky Prospekt)

Metro'dan Nevsky Prospekt durağında indik, Nevsky Caddesi, St. Petersburg'un en ünlü caddesi, caddenin iki yanında da tarihi eser gibi duran süslü, ihtişamlı binalar, katedraller, parklar, heykeller bulunuyor. Ne yöne baksanız ayrı bir ayrıntı..

Aynı zamanda şehirde o kadar çok tiyatro, opera binası, müze var ki, adeta her yerden kültür, sanat akıyor üstünüze.. Türkiye düşüyor aklınıza, teker teker kapanan tiyatroları, olmayan görkemli opera binalarını düşünüp hüzünleniyorsunuz...

Kazan Katedrali

Nevsky caddesinde yürürken bir anda karşımıza bu büyülü yapı çıkıverdi. 1800'lü yılların başında yapılmış gerçekten çok etkileyici bir Katedral. Katedrale giriş ücretsiz, katedralin içi de gayet etkileyici, biz oradayken içeride ayin vardı, o yüzden fotoğraf çekemedik ama içini görün mutlaka..



Singer Cafe

Katedralin hemen karşısında yani ışıklardan karşıya geçince köşedeki gösterişli bina muhtemelen dikkatinizi çekecektir. Burası Singer Cafe ve Kitapçı. Eskiden Singer üretiliyormuş bu binada. Hemen girin oraya, giriş kattaki kitaplara bakın, sonra üst kata çıkıp, katedral manzaralı Cafe'de oturup yemek yeyin, ya da cafenin ünlü elmalı turtasından :) Hiç bir şey yemeseniz bile kitapçıyı ve cafeyi mutlaka görün.




Biz aç olduğumuz için kahvaltı söyledik, ben aslında Rusların ünlü Borsch (Borç) çorbasından söyledim;


şekilde gördüğünüz gibi pembemsi bir çorba geldi :) Pancar, kereviz, lahana, maydanoz gibi sebzelerden oluşan bir çorba, çorbanın yanında yoğurt da geliyor, bazı yerlerde yoğurdu çorbanın içinde getiriyorlarmış, ben çok da beğenmedim ama değişik bir tat sonuçta.
Pastalar çok güzel görünüyordu, sonra yeriz dedik ama yiyemeden döndük, aklımızda kaldı :)


Karnımızı doyurduktan sonra bu güzel kafeden çıktık ve kafamızı sol tarafa çevirince, uzaktan bizi çağıran renkli kubbeleri görüverdik, köprüyü geçerek kubbelere doğru yürümeye başladık...



Dökülen kan kilisesi / Yeniden Diriliş Kilisesi

Rengarenk kubbeler ve muhteşem mozaikler... Kiliseyi görünce aklıma ilk gelen kelimeler.. Kendimi gerçekten harikalar diyarında hissediyorum, büyülü bir ülkedeyim sanki..



Kilise Çar 2. Aleksander anısına yapılmış, 2 Aleksander tam olarak kilisenin bulunduğu yerde öldürülmüş, "Dökülen Kan" denilmesi buradan geliyormuş. Aynı zamanda dünyadaki en yoğun mozaik kullanımına sahip olan kiliselerden biriymiş.

Biz içine girmedik ama içinin de çok güzel olduğunu söylediler. Kilise Çarşamba günleri kapalı, aklınızda bulunsun.


Kilisenin yandan görünüşü aşağıda, ayrıca bu taraftan Michailovsky Bahçesine çıkış var, burası gayet güzel bir park, vaktiniz varsa dinlenmek için iyi bir mekan :)

 
Sokak sanatçılarının harika sesi ve mekanın büyüsü birleşince insan kendini çok başka hissediyor..
 
 

Kilise civarında hediyelik almak isteyenler için ufak tezgahlar var. Fiyatlar ortalama diyebiliriz.


Otele giriş saatimiz geldiği için otelimizi bulmaya, eşyaları odaya bırakıp, biraz dinlenmeye karar verip, otele doğru yola koyuluyoruz. Otelin yeri Nevsky Caddesine çok yakın. Oteli bulup, biraz dinlendikten sonra tekrar keşfe devam ediyoruz. Otelden görülen Saint Isaac Katedrali var sırada.

 Saint Isaac Katedrali

Aziz Isaac Katedrali şehirdeki büyüleyici yapılardan biri. Öncelikle kubbesinde saf altın kullanılmış, 100 kilo olduğu söyleniyor.


Rusya'nın en önemli katedrallerinden biri. 1800'lü yılların başlarında yapılmış. Yaklaşık 300 basamakla Katedralin kubbesine çıkıp, şehir manzarasını izleyebiliyorsunuz. Bu yapıların korunmuş olması o kadar harika ki.. Sovyet döneminde hepsi başka amaçlarla kullanılmış, müze olmuş, atletizm merkezi olmuş, din karşıtı müze olmuş vs. ama sonuçta yıkılmamış, zarar görmemiş ve korunmuşlar.



Eliseyev Emporium 

Nevsky Caddesinde yürürken bir bina dikkatimizi çekti, o da ne; vitrinde birbirinden sevimli kuklalar duruyor, burası da neymiş deyip, içeri girdik, iyi ki girmişiz şarküteri mi desem, restaurant mı yoksa pastane mi bilemedim, sanırım hepsinin karışımı bir mekana girdik. Vitrini görüp, bizim gibi içeri giren çok fazla turist oluyor sanırım çünkü girer girmez ufak bir yazı çarpıyor gözünüze, alışveriş yapmıyorsanız fotoğraf çekmek için bir ücret talep ediyorlar. Biz o güzelim pastaları görünce zaten bir şeyler yemeye karar vermiştik, hemen oturduk ve sipariş verdik, siparişleri beklerken de fotoğraf çektik :) Bina aslında 1900'lü yılların başında yapılmış. Adres tam olarak Nevsky Prospekt 56 olarak geçiyor.





 
Aç olduğumuz için peynir tabağı, zeytinli ve domatesli ekmek, pasta, sebzeli kiş ve makarondan oluşan bir kahvaltı yaptık hep birlikte :) Peynirlerden bir kısmı haricinde yediğimiz her şey çok lezzetliydi, onlarca çeşit pasta ve makaron arasından seçim yapmak biraz zor oldu gerçi :)
 



Hermitage Müzesi

Nevsky Caddesinin sonunda bulunan, yeşil renkli mükemmel binayı görünce anlayın ki dünyanın en büyük müzelerinden birine bakıyorsunuz. Hermitage Müzesi aslında Çariçe Katerina'nın kışlık sarayıymış ve Çariçe dünyanın her yerinden sanat eserleri toplamaya başlamış. Sanat eseri toplama tutkusu inanılmaz boyutlara ulaşmış, Hermitage Müzesi bugün 3 milyon civarında eserin sergilendiği, dünyanın en büyük resim koleksiyonunun bulunduğu bir müze.
Eğer çok vaktiniz yoksa hangi eserleri görmek istediğinizi iyice araştırın çünkü müze o kadar büyük ki araştırmadan, dolaşıp çıkayım diye düşünerek girerseniz en çok istediğiniz eserleri göremeden günü bitirebilirsiniz :)
Müzeye girecekseniz biletinizi online olarak almanızı tavsiye ederim. Müze girişinde çok ciddi bir kuyruk beklemekten kurtulmuş olursunuz; http://www.hermitageshop.org/page.php?pagename=tickets adresinden biletleri alabilirsiniz, eğer çok fazla bölümü gezmek istiyorsanız 2 günlük giriş biletlerinden almanızı tavsiye ederim.


Hermitage Müzesinin bulunduğu devasa meydan Saray Meydanı (Palace Square) olarak geçiyor, Hermitage Müzesinin karşısında şu an kullanılmakta olan Bakanlık binası bulunuyor. Bakanlık Binası da görsel olarak harika bir bina, binanın küçük bir bölümünde güncel sergiler yapılıyor, orada bulunduğunuz tarihte ilgi çekici bir sergi varsa uğrayabilirsiniz. Meydanda bir de tarihi Alexander sütunu bulunuyor, bu sütun dünyadaki en büyük tek parça sütunmuş.


Rus Devlet Müzesi

Biz bu müzeye giremedik nedenini anlamadığımız bir şekilde kapalıydı. Rusya'da yaşadığımız, klasik Rusların İngilizce bilmeme problemi yüzünden sorup, cevap alamadık. Ama bu müzeyi görmek isterdim. Müzede Türk halkları ile ilgili olan Etnografya bölümünü gezmeyi düşünmüştüm. Kısmet değilmiş, giderseniz aklınızda olsun SSCB sınırları içinde yaşayan halklarla ilgili bölümü gezmek zevkli olabilir. Devlet Müzesi, içine giremesek bile dışarıdan bile çok etkileyiciydi :)


Yaz bahçesi

Kesinlikle görmeniz gereken parklardan biri daha, her tarafta heykeller, fıskiyeler, havuzlar, ağaç tünelleri, o kadar güzel, o kadar dinlendirici ki...







Tatar Camii

Şimdiye kadar gördüğüm Camilerin en güzellerinden biri, ya da benim çok hoşuma gitti ama caminin minareleri onarımdaydı, keşke onarımda olmasaydı ve tamamını görebilme şansını yakalasaydık. 1900'lü yılların başında yapılmış, bir ara kapatılmış ama 1950'lerde tekrar açılmış ve o zamandan beri ibadete açıkmış. Mavi çini uzaktan o kadar güzel görünüyor ki, Saint Isaac Katedralinin kubbesinden görüp, uğramaya karar vermiştik, iyi ki uğramışız. Caminin mozaik kapısı da ayrı bir sanat eseriydi bence. Camiinin içi de hoşuma gitti. İbadet saati olmamasına rağmen camiye girerken ısrarla fotoğraf çekmenin yasak olduğunu söylediler ama yine de birkaç tane çektim çünkü yasak olmasına anlam veremedim. Caminin içindeki lamba ayrıca hoşuma gitti..

 

 

Donanma Binası

Nevsky Caddesinin sonunda bulunan Donanma Binası yine ihtişamıyla sizi büyüleyecek. Bu şehirde kafanızı nereye çevirseniz büyüleniyorsunuz zaten..

Aslında görülecek daha çok yer vardı ama bizim vaktimiz kısıtlıydı, Saint Petersburg'a yeniden gitmek ve diğer noktaları da görmek gerekiyor. Mesela Projesini Çar'ın kendisinin yaptığı, sarayın kendisiyle olduğu kadar muhteşem bahçesiyle de ünlü Yazlık Saray'a (Peterhof) gidemedik, Puşkin'in evi, Ulusal kütüphane, Edebiyat kafe, Dostoyevski'nin evi hep eksik kalanlar..

Sonuç olarak Petersburg'a hayran kaldım, en kısa zamanda tekrar gidip, eksikleri tamamlamak hatta beyaz geceleri yaşamak istiyorum.

6 Eylül 2014 Cumartesi

Kralların gizemli şehri Nemrut..


Aslında bu 2012 yılı Haziran ayında yaptığımız bir geziydi. Kommagene Krallığı'nın dev heykellerini görmeyi, herkesin bahsettiği güneşin batışı ve doğuşunu izlemeyi uzun zamandır istiyorduk ve nihayet çok keyifli bir gezi yaptık. Adıyaman'a uçak biletleri pahalı olunca biz de Malatya üzerinden gitsek nasıl olur diye düşünüp, araştırmaya başladık ve hem Malatya'ya daha uygun uçak bileti bulduk hem de Malatya'dan Nemrut'a giden turlar Adıyaman turlarına göre daha ucuzdu.

Cuma akşamına uçak biletlerimizi almıştık, Cuma akşamı Malatya merkezde Sinan Otel'de kaldık. Gece geç saatte Malatya'da olduğumuz için odalara yerleşip, hemen uyuduk.

Katılacağımız tur, Cumartesi günü saat 12.00'de Malatya'dan hareket edecekti. Cumartesi sabahı kahvaltı için Nostalji Tarihi Malatya Evi isimli bir yere gittik, hala var mı bilmiyorum ama varsa mutlaka gidin, arkada bahçesi bulunan bu sevimli mekanda inanılmaz güzel bir kahvaltı yaptık. Hatta aramızda 5-6 aylık hamile bir arkadaşımız vardı ve canı biber kızartması istediği için biber kızartması da yaptılar. Fiyatlar da çok uygundu.

Kahvaltıdan sonra buluşma mekanına gittik, tur otobüsünün kalkacağı yeri bulmamız gayet kolay oldu, Japon turistleri takip ettik diyebilirim :) Turda sadece 5 Türk vardık ve bolca Japon vardı. Japonların bu yönünü seviyorum. Bizim ülkemizi bile bizden iyi gezip, öğreniyorlar. Tur otobüsü sayıyı yanlış hesaplamış sanırım çünkü otobüse sığmadık, bu yüzden 4 kişi olduğumuz için bizi başka bir arabaya aldılar, araba tarih öncesi devirlerden kalmıştı ve zaten yolda bildiğiniz su kaynattı, kaputu açıp, serinleye serinleye, sık sık durduğumuz için fotoğraf çeke çeke Kube dağına çıktık. Coğrafya bizim alışık olduğumuz Coğrafya'dan o kadar farklı ki.. Sanki başka bir ülke gibi..




Kube dağında öğle yemeği için mola verildi. Yemekten sonra tekrar yola çıktık ve saat 15.00 gibi Güneş Motel'e vardık. Güneş Motel Nemrut dağının eteklerine kurulmuş, çok büyük olmayan bir motel, Nemrut manzaralı da diyebiliriz, Malatya'ya 90km mesafede. Öyle çok lüks bir motel beklemeyin, yaklaşık 40 kişi kapasiteli, ufak, temiz ve sevimli bir motel. İlgilenenler için: http://nemrutgunesmotel.com/
Katıldığımız tur, Malatya'dan motele transfer, motelde bir gece kalış, akşam yemeği, sabah kahvaltısı, Güneşin batışı ve doğuşu için Nemrut'a çıkışı da kapsıyordu ve kişi başı 100TL'ydi. Gayet uygun bir fiyat öyle değil mi?
Motele gelince grup odalara yerleşip ya da aşağılarda sohbet ederek gün batımı için çıkılacak saati beklemeye başladı. Biz de biraz dinlendikten sonra otobüsle değil, yürüyerek çıkmaya karar vererek, yola koyulduk.


Tırmanma parkuru çok kolay olmamakla birlikte 6 aylık sağlıklı bir hamilenin tırmanabileceği bir parkurdu diyebiliriz :) Tırmanış sonunda Kommagene Krallığı'nın heykelleriyle karşı karşıya geldik.













Güneş alçalmaya başlayınca, tarihin üzerine güneş ışıkları düşmeye ve renkleri daha da güzel yapmaya başladı :)



Biz sakin sakin fotoğraf çekip, niye kimse bu güzelliği izlemiyor diye düşünürken, bir anda insanlar gelmeye başladılar, önce birer-ikişer, sonra gruplar halinde...




Oldukça kalabalık olduk sonunda :) Biz de yerimizi alıp güneşin batışını izleyip, hayran olmaya başladık. Şansımıza hava açıktı ve harika bir göz ziyafeti çekmiş olduk...







Gerçekten Nemrut'tan güneşin batışını izlemek harikaymış, hep söylenir ama söylentiler doğruymuş. Biz şanslıyız, hava açıktı ve unutulmaz manzaralar kazındı aklımıza. Keşke yanımızda bir kadeh şarap olsaydı diye düşündük, hiç aklımıza gelmemişti yukarı götürmek. Bu arada Nemrut'a çıktığınızda su veya başka bir şey alabileceğiniz bir büfe gibi bir şey yok, ihtiyacınız olabilir, çantanıza atın mutlaka. Ayrıca tuvalet de bulunmuyor, önleminizi alın :)

Güneşi batırdıktan sonra tur otobüsüyle dağın eteğindeki sevimli motelimize gittik, biraz sohbet, muhabbetten sonra ortamı gürültücü Japon gruplara bırakarak odamıza çekildik çünkü güneşin doğuşu için sabah 4'te kalkmamız gerekiyordu.

Sabah bu sefer tur otobüsüyle Nemrut'a yeniden çıktık, aman Allah'ım hava nasıl soğuktu anlatamam, motelden hepimize küçük bir battaniye vermişlerdi, biz daha önce araştırma yapıp, yanımıza kalın bir şeyler almıştık ama o battaniye o kadar iyi geldi ki.. Haziran ayı olmasına rağmen gerçekten çok ama çok soğuktu..

Boş bir yere oturduk ve güneşin Nemrut'a, kalplerimize, objektiflerimize yavaş yavaş doğuşunu büyülenerek izledik.. Sanırım batışından daha çok insan vardı doğuşunu izlemeye gelen :)








Daha sonra tekrar motele dönüp, kahvaltı yaptık sonra eşyalarımızı aldık ve Malatya merkeze gidip, uçak saatimiz gelene kadar Malatya'yı dolaştık.

Önce Malatya çarşısını dolaştık ve tabii ki kayısı aldık, şehirde kayısı ile ilgili pek çok dükkan ve ürün bulunuyor, kayısılı yüz kremi, kayısı sabunu, reçel, kurutulmuş kayısı ve daha bir sürü ürün..

 
Malatya şirin bir şehir aslında, güzel restore edilmiş tarihi sokaklarında gezindik, parkları dolaştık, gitmeden önce Malatya'yla ilgili pek bir bilgim yoktu ama genel itibariyle sevimli bir şehir olduğuna karar verdim.
 



Akşam yemeğini Beşkonaklar Malatya Mutfağı isimli, harika bahçesi olan bir mekanda yedik, yöresel yemekler vardı ve ortam gayet güzeldi. Yolu düşenlere tavsiye ediyorum; http://www.beskonaklarmalatyamutfagi.com.tr/

Daha sonra uçağı yakalamak için havaalanına doğru yola koyulduk ve bu geziden bize harika anılar kalmış oldu.