25 Haziran 2014 Çarşamba

Bisikletler ve Kanallar Şehri Amsterdam


Bisikletler, Kanallar, Köprüler, kanala bakan birbirine yaslanmış, daracık evler, kanalın içindeki Tekne Evler, esrar kokuları, seks... Mayıs ayında yaptığım 4 günlük Amsterdam kaçamağından sonra ilk aklıma gelenler bu kelimeler.. Ama genel olarak "özgürlük" şehri diyebilirim Amsterdam için. Amsterdam başkalarını rahatsız etmediğiniz sürece her anlamda özgür olabileceğiniz bir şehir.
 

Schiphol Havaalanında indikten sonra 4,5 Euro vererek trene biniyorsunuz ve 15-20 dakikada Centraal Station'da oluyorsunuz. Centraal Station şehrin merkezinde, istasyondan çıkar çıkmaz istasyon binasına hayran olarak başlıyorsunuz Amsterdam gezisine ve tüm gezi boyunca evlere, tarihi binalara kısacası Amsterdam'a hayran kalmaya devam ediyorsunuz.



Centraal Station civarında pek çok otel bulunuyor, o kadar şehrin merkezinde ki mesela Dam Square yürüyerek 5-10 dakika.



Kanal Turu
Amsterdam'a gidilir de kanal turu yapılmaz mı? 1 saatlik kanal turu şehre ilk gidişte, şehri tanımak için ideal. Fiyatlar da yüksek değil. 2 saatlik turlar da var ama ben 1 saatlik tura katıldım ve yeterli olduğunu düşünüyorum, 1 saatlik tur için 15 Euro ödedik. Bence ilk gün yapın bu turu, Centraal Station civarında tur başlangıç noktaları var.

Tren istasyonunun önünden bindik, güzel bir rotayla şehrin neredeyse tüm turistik mekanlarını dolaşıyor. Kanalların tarihi, taşmaları önlemek için yapılmış kilit sistemi, suyun nasıl temizlendiği ve kanallara dahil pek çok bilgiyi tur sırasında rehber anlatıyor; mesela 3 tane ana kanal varmış :) Toplamda 165 kanal ve 1281 köprü bulunuyormuş. Şehrin Adı Amstel Nehri'nden geliyor.


Kanallardaki en değişik ve hoşuma giden şey, "yüzen ev"lerdi, 2500 tane yüzen ev varmış ve devlet bu sayıyı sabitlemiş, artık yüzen eve izin verilmiyor. Tur sırasında pek çok yüzen ev gördük, yüzen evlerde yaşayan insanların hayatına bayıldım. Evin çatısına masa atıp, akşam yemeklerini yiyen bir çift gördük mesela, ne kadar harika görünüyorlardı anlatamam.. Yüzen evlerin etrafında, çatısında, açık alanında, bir yerlerinde mutlaka çiçekler vardı, rengarenk...



Bisiklet

Amsterdam bana bisikletin de bir ulaşım aracı olabileceğini gösterdi. Takım elbiseleriyle, topuklu ayakkabılarıyla, mini etekleriyle işe giden bembeyaz tenli, güleryüzlü insanlara bayıldım. Şehirde yaklaşık 400 bin bisiklet bulunuyormuş, eğer bisiklet yollarına dikkat etmezseniz, çok rahat kaza yapabilirsiniz. Şehirde en çok bisiklet hırsızlığı varmış, yılda 70-80 bin bisiklet çalındığını söylediler.

Şehir içinde bulunan bisiklet kiralama noktalarından bisiklet kiralamanızı ve şehri bisikletle gezmenizi tavsiye ederim ama bisiklet yollarına çıkmadan önce aşağıda bahsedeceğim parkta (Vondelpark) alışma turları yapmak akıllıca olabilir çünkü bisiklet yolları gerçekten bisiklet kullanan Amsterdam'lılarla dolu. Amsterdam dümdüz bir şehir olduğu için bisiklet kullanmak kolay ve eğlenceli. Ama bisikletlerin ne kadar eski olduğunu görünce şaşıracaksınız, sürekli çalınma riski taşıdığı için bu şekilde idare edebildikleri kadar idare ediyorlarmış. Kiralama yerlerinde vitessiz bisikletler de var, bence vitessiz, hafif olanlardan kirayın, şehir dümdüz olduğu için vitese ihtiyaç duyulmuyor zaten.

Centraal Station yakınında 2-3 katlı bir bisiklet otoparkı var, insan o kadar bisikleti bir arada görünce şaşırıyor :)

Dam Square
Amsterdam'daki en önemli meydanlardan biri. Centraal Station'dan çıktığınızda turistik dükkanlarla dolu sokaklardan geçerek 10 dakikada ulaşıyorsunuz. Mumya müzesi (Madame Tussaud's Museum), Devlet binası olarak inşa edilen Royal Palace, Yeni Kilise (Neiwe Kerk - Adının yeni olduğuna bakmayın 1400'lü yıllarda yapılmış, sonra bir yangın geçirip, yenilenmiş) bu meydanda. Aynı zamanda her daim sokak sanatı yapan sanatçılara rastlayabilirsiniz. Yılın çeşitli zamanlarında bu meydanda karnavallara rastlamak mümkünmüş. Dam Meydanında göreceğiniz anıt Ulusal Anıt (National Monument) 2. Dünya Savaşı kurbanları anısına yapılmış.

Dam Meydanında bazı aylarda lunapark kuruluyormuş, biz rastlayamadık, rastlasak keyifli olurdu, belki siz rastlarsınız :)





Leidseplein
Amsterdam'ın hareketli meydanlardan biri de Leidseplein. Meydanın dört bir yanı bar, restaurant vs. Gece çok geç saatlere kadar meydan tıklım tıklım dolu. Gece meydanda top oynayanlar mı dersiniz, sokak sanatçıları mı dersiniz, yerlere oturup şarkı söyleyen sarhoş turistler mi dersiniz ne ararsanız var burada :) Gündüz bu meydanda bir Gauchos isimli bir Arjantin Restaurant'ına gittik ve gerçekten çok lezzetli yemekler yedik. Fiyatlar ucuz değildi ama bir kere geldik, yiyelim dedik, düşünenlere tavsiye ediyorum, 2 içkiyle kişi başı 50 Euro gibi bir fiyat ödersiniz ama lezzetli bir yemek yemiş olursunuz.





Bu meydanda bir de erkekler için açık tuvalet var, şu an "nasıl yani?" dediğinizi duyar gibiyim, ben de görünce şok geçirdim, aşağıda resmini gördüğünüz pisuvar (evet kapısı yok) gayet normal bir şekilde kullanılıyor...



Ben garip olmasın diye kullanılırken resim çekmedim ama gayet normal bir şekilde kullanılıyor, özellikle geceleri, modern bir çözüm bulunmuş yani :)

Rembrandt Square
Amsterdam'daki diğer ünlü meydan. Ressam Rembrandt Harmenszoon van Rijn'in evi bu meydandaymış, dolayısıyla meydanın ismi buradan geliyor. Meydanda Rembrandt'ın bir heykeli bulunuyor. Burası da Amsterdam'ın en hareketli meydanlarından biri, bu civarda bir otelde kalmanızı tavsiye ederim, sabah 5'lere kadar sokaklar eğlenen insanlarla doluydu. Her taraf bar, restaurant, coffee shop, otel. Ve yine alıştığımız sokak sanatçıları...




Museumplein

Van Gogh Müzesi ve Rijks Müzesinin bulunduğu mekan. Mutlaka görmeniz gerekiyor. Yemyeşil çimlerin üzerine yayılıp, ünlü "I Amsterdam" yazısıyla resim çektirirken bin bir kılığa giren turistleri izleyip, yorgunluğunuzu atabilirsiniz.



Alan gerçekten çok güzel, yemyeşil ve eğlenceli. Bu meydanda zaman zaman konser ve çeşitli sanatsal organizasyonlar da yapılıyormuş, burada konser izlemek gerçekten güzel olurdu...










Meydandaki havuza günün çeşitli saatlerinde ayaklarını sokan, içinde koşturan ya da gemilerini yüzdüren çocukları da izleyerek dinlenebilirsiniz :)
Kışın bu havuzda buz pateni yapılıyormuş :)





Müzelere gelince; ben uzun bir kuyruk bekleyerek "Van Gogh Müzesi"ne girdim ve iyi ki girdim. Eserlerin sergilenmesini tarihsel ve gelişimsel yapıya göre yapmışlar ve gayet iyi olmuş. En üst katta değişik ressamların eserleri de sergileniyor. Hediyelik eşya dükkanında da Van Gogh hayranları için gerçekten güzel ürünler bulunuyor.
Rijks Müzesine çok vaktim olmadığı için giremedim. Ama içimde kaldı diyebilirim. Bina o kadar güzel ki, Rembrant, Vermeer gibi ressamların eserleri bulunuyor.



Vondelpark
Müzeler bölgesinin yakınında bulunan, oldukça büyük ve güzel bir park. Bu parkın etrafındaki muhit Amsterdam'ın en lüks muhitiymiş, şehirdeki en pahalı evler, bu parka bakan evlermiş.

Bu parkın içinde yine fotoğraf çektirebileceğiniz "I Amsterdam" yazısı bulunuyor ve Museumplain bölgesinden çok daha tenha.





Kiraladığınız bisikletle denemeleriniz ilk bu parkta yapabilirsiniz, pek çok turist bu şekilde yapıyor. Ben de bu parkta bisikletle dolaştım, bisikletli veya bisikletsiz bu harika parka uğramanızı tavsiye ediyorum.

Bisiklet gezisinden sonra, çimenlere oturup, hem dinlenip hem de sabah oteldeyken öğlen yemek üzere hazırladığım sandviçimi yedim.



Red Lights

Dam Meydanına çok yakın bir bölge, Kanalın 2 yanında ışıklı, çeşitli boyutlardaki dükkanlar, dükkanların cam vitrinleri, vitrinlerin önünde dans eden, poz veren iç çamaşırlı genç kızlar... Kızlardan bazıları o kadar güzel ki Türkiye'de olsalar televizyon sektöründe felan çalışabilirler sanırım. Coffee shop'lar, sokağı gezen onlarca turist, her tarafta esrar kokuları... Kızlarla anlaşan içeri giriyor, açık olan perdeler kapanıyor... Her zevke uygun birini bulmak mümkün, şişman, zayıf, siyah, beyaz...

Red Lights muhitinde fotoğraf çekmek yasak, vitrindeki o güzel kızlar bir anda vitrinden çıkıp, fotoğraf makinanızı yere atabilirler aman dikkat..

Ara sokaklara gittikçe ve asıl caddeden uzaklaştıkça kızların güzellik derecesi de düşüyor. kapitalizm her yerde çalışıyor işte..

Bir de "live show"lar var, tiyatro salonu gibi, bilet alıp, içeri girip canlı seks izliyor insanlar..

Böyle yazınca kafanızda nasıl bir yer canlanıyor bilemiyorum ama sürekli her yaştan turistin gezdiği bir muhit, güvenli bir yer olduğunu söyleyebilirim. Sadece her şeyin bu kadar görünür bir şekilde yaşanıyor olmasını garipsiyor insan ama bence herkesin gidip görmesi gereken bir yer, eminim herkes bambaşka şeyler hissedecektir. Bana garip gelenlerden biri de sokağın başladığı yerde çok eski ve çok büyük bir kilise var, kiliseye açılan ara sokaklar ise Red Lights sokakları, garip değil mi?

Çiçek Pazarı

Amsterdam'lılar çiçekleri gerçekten çok seviyorlar, evlerin balkonları, sokaklar, ne yöne baksanız her taraf çiçek dolu. "Çiçek pazarı" turistik bir mekan olduğu kadar Amsterdam'lıların da sık sık uğrayıp çiçek aldıkları bir mekan. O kadar çok bisikletinin önündeki sepette evine çiçek götüren insan gördüm ki.. Kanalın üstünde yan yana 5-10 tane dükkan, gerçek çiçeğin yanında turistik eşyalar da satıyorlar, lale soğanları, magnetler, ahşap laleler, bardaklar vs. Eşe dosta hediye almak için uygun bir mekan yani, uygun fiyatlara pek çok hediye seçeneği bulunuyor.


Bibliotheek Amsterdam

Bibliotheek Centraal Station'a çok yakın bir kütüphane. Nemo Bilim Müzesine çok yakın. İlk anda değişik mimarisi ile dikkatinizi çekiyor, içeri giriş serbest, herkese açık bir kütüphane diyebiliriz, içeri girip kitap okuyabilir, müzik dinleyebilir, film izleyebilir veya varolan bilgisayarları kullanabilirsiniz. Kütüphanelere ilgim olduğu ve Türkiye'deki kütüphanelerden memnun olmadığım için hemen gezmeye başladım. Pencerelerin önündeki okuma alanlarına bayıldım, iç dizayn o kadar güzel ki..


.
Kütüphanenin terasının harika bir manzarası var, buradaki kafeden bu manzarayı izleyerek bir kahve alabilir ya da yemek yiyebilirsiniz. Fiyatlar uygun ve seçenek bol. Keşke böyle kütüphaneler Türkiye'de de olsa...



Hard Rock Cafe
Amsterdam'daki Hard Rock Cafe, Museumplain'e çok yakın. Kanala bakan, açık havada oturabileceğiniz bir bölümü olması çok güzeldi ama Hard Rock Cafe koleksiyoncusuysanız eğer mağaza kısmı sizi biraz hayal kırıklığına uğratabilir..
http://www.hardrock.com/cafes/amsterdam/


Manneken Pis
Hollanda'nın özel patates kızartmasından mutlaka yemenizi tavsiye ediyorum. Kağıttan külah içinde, istediğiniz sosla birlikte alıyorsunuz, ben sarımsaklı bir sos istedim, harika bir patates yemiş oldum. Manneken Pis çeşitli yerlerde bulunuyor, ben Centraal Station'dan Dam Square'e giderken rastladım, önünde uzun bir kuyruk vardı, neyse ki hızlı ilerliyor :) Mutlaka ama mutlaka tadına bakın, pişman olmayacaksınız.


Henri Willig Peynirleri

Arkadaşlarıma ne alsam diye düşünüyorsanız Henri Willig peynirleri güzel bir seçenek olabilir, pek çok yerde rastlamak mümkün, dükkanın içinde her peyniri tatma şansınız var, pestolu, sarımsaklı, cevizli, fındıklı vs. çeşitleri var, almayacak bile olsanız mutlaka girin ve peynirlerin tadına bakın.
Peynirler vakumlu bir poşette oldukları için yol boyunca bozulma ihtimali de azalmış oluyor, 5-6 Euro'dan başlayan fiyatlara da peynir bulmak mümkün.


EINDOVEN

İş için Eindoven'a gitmem gerekiyordu. Amsterdam'dan trenle Eindoven'a gittim. Yaklaşık 1,5 saat sürüyor. Yol boyunca küçük yerleşimlerden geçtik. Yolun her tarafı yemyeşildi. Kendimi bir filmde gibi hissettim. Arada sevimli Hollanda evleri, kocaman ağaçlar, inekler, koyunlar ve yeşilin her tonu..

Eindoven çok huzurlu bir şehir gibi göründü. Amsterdam gibi kanalların üzerine kurulu değil ama gördüğüm en yeşil şehirlerden biriydi, ağaçlar o kadar büyük ve çok ki, insan kocaman bir parkın içindeymiş gibi hissediyor. Nüfus az, 2-3 katlı, bahçelievler, her evin balkonu çiçekli. Eindoven'da bisiklet kullanımı Amsterdam kadar çok değil. Hiç korna sesi duymadık. Ortada dolaşan Taksi hiç yok, durakta değilseniz yoldan taksi çevirme ihtimaliniz yok. Trafik yok denecek kadar az. Bu da yeniden gelişmiş ülkelerin toplu ulaşım konusundaki hassasiyetini gösteriyor. İş için gittiğim için fotoğraf makinamı yanıma alamadım, bu yüzden Eindoven fotoğrafı ekleyemiyorum. Aslında vaktim olsaydı Eindoven'da Philips Fabrikasını gezmek ve müzesini görmek isterdim. Belki başka sefere..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder