26 Mart 2014 Çarşamba

Haftasonu neşeli bir Kıbrıs kaçamağı

Merhaba,

Havaların da ısınmaya başlamasıyla kanımız yeniden kaynar oldu, ne yapsak diye düşünürken 2 gecelik bir Kıbrıs kaçamağı yapmaya karar verdik. İyi de yaptık :)

Öncelikle Kıbrıs'a giderken pasaporta gerek yok, Nüfus Cüzdanımızla gidebiliyoruz. İsteyen pasaportla da gidebilir tabii ama o zaman yurtdışı çıkış harcı ödemeniz gerekecek. Kimlikle gidildiği zaman bu ödemeyi de yapmanıza gerek kalmıyor. Ayrıca Kıbrıs'a pasaportla gidince daha sonra Yunanistan'a giderken sorun oluyormuş diye duydum. Pasaport kontrol noktasında size bir kağıt verecekler, üzerine giriş tarihini damgaladıkları, bu kağıdı tatil boyunca yanınızda taşıyıp, kaybetmemeniz gerekiyor. Çıkarken tekrar gerekiyor çünkü.

Girne şehir merkezinde, deniz kenarında bulunan, şehrin neredeyse en eski oteli olan Dome Otel'de kalmaya karar verdik. Dome Otel, Kıbrıs çıkartmasından önce de varmış.
Ercan Havalimanı; Girne ile Lefkoşa arasında, Lefkoşa'ya daha yakın. Girne'ye 35 dakikada felan ulaşılabiliyor özel araçla. Biz araç kiraladık, eğer siz de bizim gibi araç kiralamayı düşünüyorsanız, mutlaka "otomatik vites" araç isteyin. Trafik soldan aktığı ve direksiyonlar sağda olduğu için, vitesi sol elle kullanmak biraz zor olacaktır. Zaman zaman trafiğin soldan aktığını unuttuysak da ciddi bir problem yaşamadık. Aslında burada biraz kolaylık yapmışlar; Kıbrıs'ta kiralık araçların plakaları kırmızı renkte, bu yüzden şehir halkı "kırmızı plaka" görünce, daha dikkatli davranıyor. Düşündüğümüz kadar çok hata yapmadık trafikte, insan gerçekten çabuk alışıyormuş :) Araç kiraları da Türkiye'ye göre ucuz, biz Cumartesi sabah 8'de aldık, Pazartesi sabah 6'da bıraktık, toplam 200 TL verdik. Gayet iyi değil mi?

Girne güzel bir şehir, Limanı ve kalesi çok güzel, Limanda oturup, tarihi kaleye ve denize bakarak kahvenizi / biranızı içebileceğiz çok güzel mekanlar var. Girne Kalesi çok güzel, içini de mutlaka gezmenizi öneririm, hem çok güzel korunmuş hem de güzel liman manzarası fotoğrafları çekebilirsiniz :)


Gün içinde Girne'nin sokaklarını, ara sokaklarını amaçsızca dolaşıp, şehri anlamaya çalıştık :) Adım başı içki satan dükkanlara bakındık ama bu kısım biraz hayal kırıklığı oldu çünkü fiyatlar Türkiye'dekinden çok da farklı değildi.

Ceviz Macunu
Kıbrıs'ta "Ceviz Macunu" denilen özel bir tatlı var, mutlaka ama mutlaka almanızı tavsiye ediyorum. Tam olgunlaşmamış, taze cevizleri toplayıp, kabuğunu temizleyip, bütün halinde yapıyorlar. Cevizi seviyorsanız, pişman olmazsınız :)

Limanda oturup bir şeyler içip sohbet ettik, biraz dinlendik, biraz tatilde olduğumuzu duyumsadık. Hava çok güzeldi, kısa kollular ile gayet mutluyduk :)

Bellapais Manastırı
Akşama doğru Bellapais Manastırı'na gittik. Bellapais Manastırı; Beşparmak dağlarının eteklerinde, Girne şehir merkezine yaklaşık 10 dakika uzaklıkta, tepeden Girne'yi izleyen harika bir konumda. 1200'lü yıllarından başlarında yapımına başlanmış, sonra çeşitli yıllarda, çeşitli eklemeler yapılmış. Gotik mimaride olan Manastır gerçekten görülmeye değer. Zaman zaman konserler veriliyormuş burada, izlemek güzel olurdu..


Kybele Bellapais Kyrenia Restaurant
Bellapais Manastırı'nın hemen yanında Kybele Bellapais Kyrenia Restaurant var, fiyatlar ortalamanın biraz üstünde ama mekan çok güzel, manastır ve şehir manzaralı, harika bir bahçesi var, yemekler gayet lezzetli. Türkiye'deki ortalama bir restaurant'a gittiğinizi düşünün, onun gibi yani, biz alkol almadan 4 kişi gayet tıka basa yedik ve 170 TL hesap ödedik. Mekan ve kalite olarak tavsiye ediyorum.

Şeftali Kebabı
"Şeftali Kebabı" denilen özel bir yemeği var Kıbrıs'ın, koyun veya keçinin iç zarının kıyma, maydanoz, soğan vb. ile karıştırılıp, dolma biçiminde sarılması ve ızgara telinde pişirilmesi. Biz denedik, çok da özel bir tat gibi gelmedi bize ama deneyebilirsiniz.

Kumarhaneler
Güneşi burada batırdıktan sonra otelimize gittik, biraz dinlenip, akşam tabii ki kumarhanelere bir göz attık. Dome Otel'in kumarhanesi gerçekten çok kötü, eğer Kıbrıs'a gitme sebebiniz kumarhaneler ise Dome Otel'de kalmanızı önermem. Çok basık, çok duman altı, makineler çok eski, kumarhane küçük ve çok kalabalık. Biz burada biraz bakındıktan sonra otelden çıktık ve sahildeki diğer otellerin kumarhanelerine gittik, diğerleri biraz daha iyiydi. Eğer siz de bizim gibi daha önce hiç kumarhaneye gitmemişseniz ve kumarhaneler sizin için amerikan dizi veya filmlerindeki Vegas kumarhanelerinden ibaretse çok hayal kırıklığına uğrayacaksınız :) 50 yaş üstü kadınların makinelerin karşısında saatlerce oturup, tuşa basmaları çok garip gelecek. Sonra bizim gibi insanların "10 kuruş"larla kumar oynadığını görüp, ufak çapta bir şok yaşayacaksınız vs. :) Çok yazmıyorum ki eğlencesi kaçmasın. Bu kumarhane deneyiminden sonra bir de şunun farkına vardık; insanın ilk kumarhane macerasında yanında ortamı bile birileri olması gerekiyor, biz biraz "köyden indim şehre" durumundaydık, ne yapacağımızı pek de bilmeden ortalıkta dolaştık. Sonra birileri bize Kıbrıs'ın en iyi kumarhanesinin "Cratos Hotel"in kumarhanesi olduğunu söyledi, üşenmedik, kalktık oraya gittik, evet o zamana kadar gördüklerimizden daha havalıydı, daha lüks görünüyordu, ortam çok daha iyiydi (duman altı değildi kesinlikle), biraz da orada takıldık, oynayanları izledik, beleş içki içtik, meyve tabağı getirdiler, onu yedik vs. sonra otele geri döndük ve bebekler gibi uyuduk.

St. Hilarion Kalesi
Sabah otelde kahvaltı aldıktan sonra merak ettiğimiz St. Hilarion Kalesi'ne doğru yola çıktık. Kale Girne ve Lefkoşa arasında. Saint Hilarion Kalesi, Ada halkını Arap akınlarına karşı uyarmak ve korumak için dağların en yüksek noktalarına gözetleme noktası olarak yapılan kaleler zincirinin bir halkası. Zincirin öteki parçaları Girne, Buffavento ve Kantara Kaleleri. St. Hilarion denizden 732 metre yükseklikte, oldukça sarp iki tepe üzerine kurulmuş. Kaleye tırmanmaya başladık, ortam olarak çok güzel ancak zorlu bir tırmanıştı.

 
Walt Disney'in "Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler" çizgi filmini oluştururken, bu kaleden esinlendiği söyleniyor. Çizgi filmde resmedilen kulelerle büyük benzerlikler gösteriyormuş. Girişte bu konu ile ilgili resimler var.


732 metre tırmandıktan sonra yani zirveye geldikten sonra sizi güzel bir sürpriz bekliyor; aşağıdaki resimle fotoğraf çektirip, kendinizi ödüllendirebilirsiniz :)


Yaklaşık 2 saat süren tırmanma ve inme serüveninden sonra, aşağıdaki kafede oturup, manzaraya karşı soğuk bir şeyler içmek çok iyi geliyor :)

Bu arada önemli bir not : Saint Hilarion'a saat 14.00'den sonra çıkamıyorsunuz, o yüzden bu programı sabah saatlerine almanız gerekiyor. Biz bunu bilmediğimiz için, ilk denememizde yolun yarısından dönmek zorunda kaldık.

Lefkoşa

Daha sonra Lefkoşa'ya doğru yolumuza koyulduk. Lefkoşa'da görülecek pek çok yer var, tabii ki vaktimiz kısıtlı olduğu için biz hepsini göremedik.

Büyük Han
Osmanlı'nın en önemli mimari örneklerinden olan Büyük Han'a gittik, Büyük Han gerçekten çok güzel, fotoğraf tutkunları güzel fotoğraflar yakalayabilir burada.




Hanın üst katında küçük küçük onlarca dükkan var, burada turistik eşyalar, yöresel tatlar vb. satıyorlar. Biz Pazar günü orada olduğumuz için bu dükkanların çoğu kapalıydı ama hafta içi ve cumartesi hepsi açık oluyormuş. Daha önce sözünü ettiğim Ceviz Macununu buradan da alabilirsiniz.













Hanın içinde restaurant var, orada bazılarımız Kıbrıs'a özgü olan "Pirohu" isimli mantıdan yedik, diğerleri ise yine Kıbrıs'a özgü başka hamur işi bir şeyler yedi. Biz Pirohu'yu pek beğenmedik ama tat meselesi, belki sizin hoşunuza gider. Mantının içinde özel bir peynir var, yoğurt üstüne de Hellim serpiyorlar.








Selimiye Camii (Saint Sophia Katedrali)
Daha sonra Selimiye Camii'ye gittik, Büyük Han'dan Selimiye Camii'ye yürüyerek gidebiliyorsunuz ve çok güzel, küçük bir meydandan geçiyorsunuz, meydan o kadar güzel ki.. Selimiye Camii aslında Saint Sophia Katedrali'nden 1571 yılında Camiye çevrilmiş. Notre Dame'den etkilenildiği ve benzeri olarak yapıldığı söyleniyor. Gerçekten etkileyici bir mimari. Cami adadaki en önemli ibadethane ve en önemli Gotik mimari eser olarak kabul ediliyormuş.1954 yılında Padişah II. Selim'in adından dolayı Caminin adı "Selimiye" olmuş.



Daha sonra Lefkoşa'nın ara sokaklarında dolaşarak, Lefkoşa halkının günlük hayatını izledik. Gecekondu misali evler, bizdeki gibi kapı önlerine yayılmış iş yapan kadınlar, sokağa sandalye atıp oturmuş erkekler, koşuşturan çıplak ayaklı çocuklar...


Lefkoşa'da pazar günü pek çok dükkan kapalıydı, Girne'de ise pazar günü her yer açık. Eğer siz de haftasonu Kıbrıs'a giderseniz, Cumartesi günü Lefkoşa tarafını, Pazar günü ise Girne tarafını gezmenizi tavsiye ederim. Biz çok da koşturmadan, rahat rahat gezdik ama tabii ki görülmesi gereken pek çok yeri de göremedik. Eğer siz biraz daha hızlı hareket ederseniz, görülecek daha çok yer var :)

Bu arada iki gün boyunca Kıbrıs'ta hiç polis görmedik, Türkiye'de sürekli, her yerde gördüğümüz için, şehir içinde hiç görmemek bize garip geldi. Garip ama huzurlu :)

Şimdiden iyi eğlenceler :)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder